HT Hayat Anasayfa Deprem günlüğü | Hayatın Sesi

Asrın felaketi ile günlerimiz zindana döndü. Bu kadar büyük bir yıkım hiç olmamıştı. Yanlışlardan kendimize bir gemi inşa ettik ve o gemi giderek batıyor. Daha da kötüsü; hayalet deprem sendromu yaşıyoruz. Buna bir dur deme zamanı!


Kahramanmaraş’taki felaketten sonra günlerdir düşüncelere dalmıştım ve Beyaz Tv’de yayınlanan deprem programı sonrası aklıma şu yanıtı verilemeyen soru düştü: “Neden deprem gece olur?” Ben de bunu bulmak için bazı araştırmalar yaptım, çünkü oldukça merak ediyordum.


Bildiğiniz üzere çoğu korkunç depremler genelde geceleri (gündüz de oluyor) meydana geliyor. Peki, gerçekten nedeni nedir? Bu aslında dünyanın oluşumuyla ilintili. Bununla ilgili bir dayanağım olmamakla beraber tamamen kendi tezim olduğunu söylemekte fayda var.


Dünya, güneşten kopan bir parça ile yörüngeye bağlanan parçanın soğuması üzerinden oluştu ve soğuduktan sonra da bir manto kabuğuna yerleşti. Burada meydana gelen tektonik depremlerle dünya bugün bildiğimiz haline büründü. Şunu rahatça ifade edebiliriz: Güneşin çekim gücünün etkisiyle ve dünyanın karanlık yani gece bölümü büyük bir baskı altındadır, lakin gündüz tarafı gevşek konumda kalır. Gece ise aşırı basınca dayanamayıp kırılmalar oluşur.


Gündüz büyük bir hareket ve sıcaklık söz konusu, gece güneş batınca ise hareketlilik ve ısı azalıyor, böylece de üşüme başlıyor, o nedenle de kırılmaları görüyoruz. Düşünsenize yıkımın gündüz gerçekleştiğini!


Sanki her şey kurgulanmış gibi, bir çark var ve o çark o şekilde dönüyor. Gündüz herkes işinde gücünde, gece de uykuda. Buna Güneş ve Ay tutulmaları da eşlik ediyor. Asıl ilginç olan ise deprem olmadan önce doğanın bize hayvanlar aracılığıyla mesaj yollaması… Hayvanlar depremi hissediyor, o nedenle doğanın sesine her daim kulak vermek gerek!


Aslında burada sorgulanması gereken başka bir soru var, o da şehirlerin neden fay hatlarının direkt olarak üzerlerine kurulmuş olduğu… Türkiye haritasına baktığımızda bazı şehirlerin fay hattı üzerine kurulu olduğunu gözlemledim. Bin yıldan daha eski tarihi olan şehirler, fay hattından kaynaklı bir avantaja mı sahip? Neden bu konumlar tercih edildi? Özel bir sebebi mi vardı?


Bu sorunun yanıtına yönelik söyleyebileceğim tek şey şehirlerin yer değiştirdiği yönünde, antik kentlerden bunu anlayabiliyoruz. Fay hattından uzakta bulunmuyorlar. Buna ek olarak; aktif/diri fay hattında yer alan şehirler ise şu şekilde yer alıyor: Aksaray, Aydın, Balıkesir, Bingöl, Bolu, Burdur, Bursa, Denizli, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Hakkâri, Hatay, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Kocaeli, Konya, Kütahya, Manisa, Muğla, Osmaniye, Konya, Sakarya, Adana ve Tokat. Eğer bu şehirlerde yaşıyorsanız dikkat etmeniz gerekmekte, çünkü bu faylar merkezden geçiyor. Bitişik yapılan binalar birbirlerini tetikleyebilir.


Kahramanmaraş ne yazık ki aktif deprem fayında yer alıyor, eğer zemini güçlü olsaydı bu kadar yıkım olmazdı, ama diğer taraftan bu Maraş depreminin Japonya’daki 9.2 depreminden daha güçlü olduğu iddia ediliyor. Zaten uzun süredir dikkat edilmesi gerektiği yönünde uyarılar vardı. Belki de şu ana kadar başımıza gelen en büyük felakettir. Şu bir gerçek ki; zemini güçlü kayalık olan yerlerde risk azalıyor.


Medyada şu an çok fazla çarpıtılan haber var, onlara itibar etmemek lazım, o haberlerden biri de: “Marmara ve İstanbul’dan kaçın, çok tehlikeli!” Tehlike her yerde ve her saniye bizimle, önemli olan o tehlikelere karşı alacağımız önlem. Şu ana kadar İstanbul merkez üssü olan bir deprem gerçekleşmedi. Sadece Kumburgaz’da 35 km’lik bir fay var ve kırılma olasılığı olabilir, tabii onun içinde enerji birikiminin iyice birikip boşalması gerekiyor. Şunun da altını çizmek gerekir ki; İstanbul deniz suları ile dolmuş bir fay çöküntüsüdür.


Şener Üşümezsoy bunu şu şekilde açıklıyor:

"İstanbul deprem açısından Türkiye'nin en sakin yeri. Niye diye sorarsanız; İstanbul'un Yalova Çınarcık 1894'te kırılmıştı. Tekirdağ Silivri fayı 1912 yılında kırıldı. Buna karşın Yalova'dan Adalar'dan geçip de Büyükçekmece'ye kadar giden bir fay hattı söz konusu değil. Yalnızca Kumburgaz çukurunda bir fay var. Ama boydan boya kırılacak diyenler ve bu sekizlik deprem olacak diyenler 2 ay içinde olacak diyenleri afişe olarak gazetelerdeki haberlere koydum. ‘Bir ucu Bolu'da bir ucu Gemlik'te olan büyük kıyamet'. Daha sonra ‘Bir ucu İstanbul'da bir ucu Gelibolu'da olacak kıyamet' lafları vardı. Hepsi de çöpe atıldı. Bunlarla beraber bir sürü makale de çöpe atıldı. Geldi dendi ki; “180 km adalar fayı, orta Marmara fayı, Tekirdağ Silivri fayı kırılacak” dendi. Gemi geldi bizzat gemiden çıktı ki; üç tane parça fay var. Üstelik de bunlardan (Fransız gemisi) Adalar fayında ses yok. Ama Tekirdağ Silivri fayı 1912'de kırılmış yalnızca kırılmayan orta sırtta bir fay var. O orta sırttaki fayı da biz hep deşifre ettik. İki ayrı fay var, bu iki fay birlikte kırılmaz. Üstelik de İstanbul'a yakın olmayan Yeşilköy ile Büyükçekmece arasındaki orta sırtı kesen böyle bir fay yok. İstanbul’un hikayesi burada. Güney'e doğru gelindiği zaman esas olarak Bandırma'dan güneye inen Sarıköy fayı var. Ama onun güneyi de 1952'de kırılmış. Daha sonra uçtaki Midilli'nin doğu kenarında olan depremler söz konusu.”


Hatırlarsanız 99 depreminde İzmit’e bağlı Tavşancıl ilçesi hiç hasar almadı, bunun en önemli nedeni çok fazla kat çıkılmayan evlerdi. İlçe belediye başkanının en fazla üç katlı bina izni vermesiyle çevresinden pek çok tepki topladığını da belirtmek gerek. Kendisi hep yönetmeliğe uydu, ancak kısa bir süre önce Covid-19 nedeniyle aramızdan ayrıldı.


Yine Tavşancıl ilçesindeki duruma benzer bir şekilde, Hatay’ın Erzin ilçesinde de can kaybı olmadı, sadece bazı binalar hasar aldı. Plana bağlı kalıp taviz verilmeyince demek ki yıkım olmuyor. Aktif fay hattı üzerine kurulan şehirlerin binaları en fazla üç katlı olmalı.


Peki, biz nasıl önlem almalıyız?

Riski baştan ölçerek çalışma yapmanın yanı sıra iyi bir imar planı hazırlamak gerek. Zemin iki metre değil metrelerce kazılmalı, ancak o şekilde evler güvenli olur, tabii burada önemli olan en önemli etken zemindir, eğer zemin çürükse sonu facia olur.


Ev satın almadan önce zemin testi yapılmalı ki, olası deprem durumlarında zarar en aza inmiş olsun. Zemin sağlam olmadığında bina direkt olarak çöküyor ve üst taraflar olduğu gibi duruyor, bina sağa sola gidemeyince de sağlam olmadığı anlaşılıyor.


Diğer bir mevzu da demirlerin ince oluşları, çelik ve güçlü demirler kullanılmalı zira, incecik demirlerin kolonları koruması maalesef pek mümkün değil. Diğer yandan da alüvyon zeminler iyi olmayan mühendislik özellikleriyle depremden doğan sarsıntıyı binalara yönlendirir, bu da büyümesine neden olur, dolayısıyla hasar riski çoğalır. Sıvılaşma, heyelan, yanal yayılma, oturma gibi problemler barındırır.


Sonuç olarak; şehir planlamasını baştan iyi tasarlamak lazım, aktif fay hattı geçen yerlere şehirler inşa etmek mantıklı değil, şayet şehir kurulduysa da binalar azaltılmalı ve zemin güçlendirilmeli. Epiktetos diyor ki: “Sen seçtiğin anda doğmadın. Dünyanın sana ihtiyacı olduğu anda doğdun. İnsan yerküreye, var oluşa, dünyanın devrine hizmet eder. Önemli olan burada olduğun zamanlarda üzerine düşeni yapmaktır.” Yıktığımız doğa doğal afete dönüştü.

arzucevikalp@gmail.com



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.